Herkes bir şeyler yapıyor ve herkes fark edilmeyi, anlaşılmayı ve sevilmeyi bekliyor bu hayatta. Birazcık ilgi bile iyi gelecek hepimize. Oysa ilişki durumlarımız karışık ve herkeste bir anlaşılama halleri… İşte buna karşı bir formül var elimizde desek…
NİLGÜN KARATAŞ
‘Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı, dolayısıyla insanlarının birbirini anlaması için bir çok ihtimal var.’ Sylviane Herpin
Herkes -hepimiz- bir şeyler yapıyor, yapmaya çalışıyor –çabalıyoruz- bu hayatta. Farkında mısınız herkes fark edilmeyi, anlaşılmayı ve sevilmeyi bekliyor aynı zamanda. Ebeveyn de olsanız durum aynı, çocuk da… Yönetici de olsanız, çalışan da… Markalar, şirketler, siyasetçiler için de geçerli bu durum … Ünlü de olsa, ünsüz de, şanla şöhretle bir derdi olmasa bile herkes ilgi, alaka bekliyor kendince birilerinden. Her ne kadar farklı olduğumuzu savunsak da –ki farklıyız elbette- ne kadar da çok aynıyız aslında… Ve hepimizi mutlu edebilecek tek bir formül var elimizde: İletişim.
İletişimin nasıl bir sihirli değnek olduğuna değinmeden önce, bize, hepimize dair birkaç söz daha söylemek istiyorum. Şu hepimizdeki kaygı durumu üzerine mesela; neredeyse hepimiz anlaşılmadığımızı ya da yanlış anlaşıldığımızı düşünüyoruz.
Nedense hak ettiğimiz değeri, layık olduğumuz saygıyı yeterince görmediğimiz gibi bir düşünce var hepimizde… Oysa biz; sınıfın en akıllısı, ofisin en çalışkanı, ortamların en delikanlısı, işinin en uzmanı, alanının en yeteneklisi, siyasetçinin en duyarlısı, şirketlerin en faydalısı, en en enlerin hasıyız… Amma velakin bir sorun var; anlamıyorlar!
Şimdi burada dursak ve bir kaç soru üzerine kafa yorsak: Bütün bunların kaynağı bizim kafamızın karışıklığından olabilir mi? Acaba ilişki ile iletişimi birbirine karıştırıyor olabilir miyiz? İlişki kurmasına kuruyor da iletişimi sürderme yetersiz kalıyor olabilir miyiz? İetişim konusundaki eksikliğimiz (beceriksizliğimiz ya da yetersizliğimiz değil kesinlikle) anlaşılır olmamızın önündeki en büyük engeli mi oluşturuyor?
İlişki durumumuz : Fena halde karışık!
Tüm bu sorulara tek bir cevap verebilmek için, işe ta en başından başlamayı deneyelim bu kez. Önce ilişki ve iletişimi birbirinden ayırt edelim, aradığımız yanıta ulaşmamız daha kolay olacak…
İlişki nedir? Türk Dil Kurumu (TDK) ilişkiyi şöyle açıklıyor: 1- İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas. 2- Bağlantı, temas. Buradaki ‘şey’ sözcüğüne lütfen dikkat! Yani ilişki; canlı ya da cansız bir varlıkla aramızda olan bağı tanımlıyor. Yani ilişki denilen şey; anne-babamız ile doğumumuzdan itibaren başlayan bağı da kapsayabilir ya da bir şirkette çalışmaya başladığımız anda aynı çatı altında buluştuğumuz diğer insanları da… Ya da gün boyu elimizden düşürmediğimiz cep telefonumuz ile aramızda kurduğumuz bağı da kapsayabilir, bu cep telefonunun üreticisi şirketin müşterisi olarak oluşturduğumuz bağı da… Akla en çok gelen örneği de verelim bari, ilişki bir aşk durumunu da tanımlıyor olabilir; henüz yeni başlayan bir sevgililik durumu da, yola birlikte devamı almış eşler arasındaki bağ da ilişkinin ta kendisidir.
Bakın hala ortada bir iletişim yok! O ya da bu şekilde, bir şey (!) ile aramızda kurduğumuz bağdan, temastan söz ediyoruz.
Başkan Obama ile 4 kişilik ilişki çemberim
Vakti zamanında bir araştırma okumuştum, dünyadaki herkesin birbiri ile 7 bağlantı sonrası ilişki kurabileceğini iddia ediyordu. Bu yazıyı yazarken, o araştırmayı aradım ama bulamadım, bulur bulmaz sizlerle hemen paylaşacağım. İşte bu araştırmanın bu iddialı saptamasını öğrenince, denemek için hemen kendime en olmadık birini seçtim; Başkan Obama! Ve sonuç şaşırtıcıydı benim için; Başkan Obama sadece 4 adımda ilişkili olduğum biriydi. Koskoca ABD Başkanı bu kadar yakındı. Benim ilişkili olduğum kişi, birini tanıyordu, onun tanıdığı kişi de Obama’yı. Dünya bu kadar küçük işte… Siz de deneyeceğin diyeceğim ama artık sosyal medya diye bir şey var; Başkan Obama bir tweet uzağınızda…
Bu karışık ilişki durumlarımızı bir tarafta tutalım (bir tarafa atmıyoruz kesinlikle, tutuyoruz) şimdi asıl meselemize dönelim. Asıl meselemiz neydi? İletişim. Konu hakkında yorum yapmadan önce yine TDK’ya bakalım, şu iletişim denilen sihirli kelimenin sözlük anlamını hatırlayalım: 1- Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon. 2 – Telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, muhabere, komünikasyon.
Buyrun bakalım; daha üzerine kafa yormadan, tek bir kelam etmeden ilişki ve iletişim birbirinden ayrıldı bile! İyi de oldu; şimdi iletişimi irdelemeye, didik didik etmeye başlayabiliriz. Ne diyor sözlük; başkaları, başkalarına aktarım… Bu kez şey demiyor, burada söz edilen ‘başkaları’nın canlı birileri olduğu apaçık belli. Sözlük; duygu, düşünce ve bilgi de diyor çünkü… Bir takım araçlardan, yöntemlerden de söz ediyor.
Şimdi bu bilgiler eşliğinde, iletişimi kendimizce, kendimize göre yorumlayalım:
- Bir iletişimden söz edebilmek için; bir gönderici ve bir alıcıdan oluşan tarafların olması gerekiyor. Bu taraflar bireyleri de temsil edebilir, grupları da…
- İletişimden söz edebilmek için; duygu, düşünce, davranış ve bilgiyi kapsayan bir içeriğin de olması şart…
- Bu içeriğin olması da yetmez, iletişimin gerçekleşmesi için gönderici ile alıcı arasında bir alışverişin olması gerekiyor. Duygu, düşünce, davranış ve bilgimizi iletişim kurmak istediğimiz kişi ya da gruplara aktarmamız ve de aktarım yaptığımız o başkaları var ya onların da bunları alması gerekiyor.
- İşte bu noktada devreye anlaşılır olmak giriyor. Yani duygu, düşünce, davranış ve bilgi aktarımının iletişime dönüşebilmesi için anlaşılır olması lazım.
Bundan sonrası usul, yol, yöntem…
İletişim kurmak için bir kere niyet ettikten sonra, gerisi emin olun daha kolay. Her bir iletişim şeklinin usülü, yöntemi, yararlanabileceğimiz araçlar, bilmemiz gereken bazı püf noktaları, denenmiş, test edilip, onaylanmış bilimsel yöntemler, akla ve kalbe seslenen stratejiler bir sürü şey var. Bütün bunlara, bundan sonra DoBlog’da bol bol yer vereceğiz; birbirinden ilginç örneklerle, farklı fikirlerle, yeni ve inovatif yöntemlerle iletişim becerilerimizi nasıl geliştirebileceğimizi, nasıl daha anlaşılabilir olabileceğimizi, amaç ve hedeflerimize doğru ilerlerken iletişimin gücünden nasıl yararlanabileceğimizi uzun uzun yazacağız. Umarız sizlerden gelecek olan yorum, görüş ve değerlendirmelerle aramızdaki ilişkiyi iletişime dönüştürebilir ve anlaşılabilir, daha yaşanabilir bir dünya için duygu, düşünce ve bilgi paylaşımında bulunuruz.
Şimdilik buraya kadar anlatmaya çalıştığımız konuyu, şöyle bir toparlamaya çalışalım.
- İlişkide olmak ile iletişim kurmak aynı şey değildir.
- Ve iletişim kuramamak mümkün değildir!
Çünkü iletişim denilen o sihir; bizim doğamızda var… Hepimiz anlaşılır olmak istiyoruz ve çok şükür bu iletişim çağında, bu sihri öğrenebileceğimiz ve uygulayabileceğimiz bir sürü kanal var.
Tabii Sylviane Herpin’in dediği gibi; bir sürü ihtimal de var… Olsun, bu ihtimallerin gölgesinde her şey daha heyecanlı değil mi?
- Buraya kadar ulaşabilen sevgili okur; DoBlog’un ilk yazısını okuyarak sizinle kurmak istediğimiz iletişim sürecine eşlik etmiş oldunuz:) DoBlog’a hoş geldiniz…